Kota reformu Bangladeş’i karıştırdı. Ülkeyi kana bulayan olayların gerçek yüzü
13 mins read

Kota reformu Bangladeş’i karıştırdı. Ülkeyi kana bulayan olayların gerçek yüzü

Bangladeş’teki kota reformu hareketi, kolluk kuvvetleri ve iktidardaki Avami Birliği’nin, Chhatra Birliği olarak bilinen öğrenci kanadının protestoculara yönelik büyük baskısı nedeniyle tüm ulusu sarstı. Bangladeş’ten binlerce kilometre uzakta olanların çoğu da dahil olmak üzere 18-19 Temmuz gecesi hiçbir Bangladeşli uyuyamadı.

Öğrenciler sosyal medyadan ulaşabildikleri kişilere mesajlar yağdırdı. Bunlardan bir tanesi “Bağımsız Bangladeş bu mu?” diye sordu.

Bangladeş yerel saatiyle 22.00’den sonra ülkeden bütün veri akışı bir anda kesildi. Sanki koskoca bir ülke bir anda ortadan kalkmıştı. Bir iki saat sonra bütün uluslararası ajanslar, Bangladeş hükümetinin ülke çapında bütn internet bağlantılarını kestiği haberini geçmeye başladılar.

OLAYLARIN BAŞLANGICI: 2018’DE KALDIRILAN KOTA SİSTEMİ

Protestoların ilk nedeni, Bangladeş’teki kamu hizmeti işlerinin önemli bir bölümünü ayıran tartışmalı kota sisteminin yeniden yürürlüğe girmesine öğrencilerin duyduğu öfkeydi. Bangladeş’teki kota sistemi 1972 yılında uygulamaya konuldu ve o tarihten bu yana çeşitli değişikliklere uğradı.

En son yenilemede, kotalar Bangladeş kamu hizmeti işlerinin yüzde 56’sına uygulanıyordu. En önemlisi, devlet işlerinin yüzde 30’unun 1971’de o zamanki adıyla Batı Pakistan, şimdiki adıyla Pakistan rejimine karşı kurtuluş savaşı veren savaşçıların çocuklarına ve torunlarına ayrılmış olmasıydı. Diğer kotalar kadınlara yüzde 10, marjinal kabul edilen geri kalmış bölgelere yüzde 10, yerli nüfus gibi azınlıklara yüzde 5 ve fiziksel engellilere ise yüzde 1 olarak tahsis edilmişti.

Kamu hizmetine yönelik işler daha yüksek sosyal statü, prestij, ücret, güvenlik ve gelecekteki emekli maaşları ile birlikte geldiği için oldukça rağbet görmeye başladı. Sonuç olarak, mevcut pozisyonların yarısından fazlasını çeşitli gruplar için ayıran kota sistemi, öğrenciler ve sivil toplum tarafından uzun süredir sorunlu olarak sorgulanmaya başlandı.

2018 yılında, ülke çapındaki devlet üniversitelerinde okuyan öğrenciler kota sisteminde reform talep ettiklerinde ülke çapında büyük bir protesto patlak verdi. Öğrenciler, yüzde 56’lık ayrılmış kontenjanın liyakati ve kontenjan kriterlerinin dışında kalan çok sayıda başvuru sahibini adil bir şekilde dikkate almadığını iddia ettiler. Özellikle “özgürlük savaşçılarının” çocukları ve torunları için ayrılan yüzde 30’luk kontenjan konusunda endişeliydiler.

Son 15 yıldır iktidarda olan Avami Birliği, kurtuluş savaşı ruhunun ve dolayısıyla bağımsız Bangladeş’in gerçek sahiplerinin kendileri olduğunu savunuyor. Partinin politikaları, Bangladeş Milliyetçi Partisi gibi muhalefet partilerinin, liderleri 1971’deki bağımsızlık savaşı sırasında Pakistan ordusuyla işbirliği yapmak ve özgürlük savaşçılarına ve Bangladeş’in kitlesel nüfusuna karşı savaş suçları işlemekle itham edilen radikal dinci Bangladeş Cemaat-i İslami Partisi ile olan ilişkileri nedeniyle kurtuluş savaşı ruhuna karşı durdukları söylem etrafında dönmektedir. Bu nedenle Avami Birliği’nin siyasi konumunu kanıtlamak ve korumak için “özgürlük savaşçısı kotasını” sürdürmesi kendi çıkarına idi.

Ancak, 2018 protestolarının yoğunluğu o kadar yüksekti ki hükümet, kota sistemini kaldırmak zorunda kaldı. Artık kamu hizmeti işleri için kota olmayacaktı. Bu açıklamanın ardından protestocular istediklerini elde ettiklerini düşünerek sokakları terk etti.

2024 PROTESTOLARI

5 Haziran 2024’te Bangladeş Yüksek Mahkemesi, “özgürlük savaşçısı” kökenli birinin sunduğu bir emir üzerine kota sistemini yeniden yürürlüğe koydu. Kararda kotanın kaldırılmasının “anayasaya aykırı ve dolayısıyla da yasadışı” olduğu belirtildi. Kota sistemi, sanki hiçbir şey olmamış gibi geri döndü.

Öğrencilerin bu son gelişmeyi kolay kolay kabul etmeyecekleri açıktı. Çözüldüğünü düşündükleri bir konu olan kota sisteminin geri dönmesiyle, öğrenciler de sokakları tekrardan doldurmaya başladı.

Protestolar, ülkenin en iyi ve en tarihi yüksek eğitim kurumu olan Dakka Üniversitesi’nde başladı. Kısa süre sonra da diğer üniversitelere yayıldı. Böylelikle kota karşıtı protestolar, altı yıl içinde ikinci kez ülke çapında bir harekete dönüşmüş oldu.

İlk başta iktidar partisi siyasetçileri ve hükümet, emrin ülkenin en yüksek mahkemesinden gelmesi nedeniyle kota iadesiyle hiçbir ilgileri olmadığını söyleyerek küçümsedi. Ayrıca protestocuların 7 Ağustos’ta yapılması planlanan temyiz duruşmasına kadar beklemeleri gerektiği yönünde bir argüman da sunuldu. Ancak protestocular bunları dinlemeye hazır değildi. Başbakan Şeyh Hasina’nın onları rahatlatmasını ve harekete geçmesi dışında atılacak hiçbir adım onların öfkesini soğutamayacaktı.

Hasina, 14 Temmuz’da kota reformu protestocularıyla ilgili bir soruya verdiği cevap gerginlik daha da tırmandı. Hasina şöyle demişti:

“Onlar özgürlük savaşçılarına karşı neden bu kadar kızgın? Özgürlük savaşçılarının torunları kota avantajlarından yararlanmıyorsa, Razakarların torunları avantajdan yararlanmalı mı?”

Konuşmasının ardından Dhaka Üniversitesi öğrenci yurtlarından binlerce öğrenci tekrardan sokağa çıktı ve “Ben kimim? Sen kimsin? Razakar, Razakar. Bunu kim söyledi? Bunu kim söyledi? Otokrat. Otokrat” şeklinde tercüme edilebilecek bir slogan atmaya başladılar.

Öğrencinin öfkesini ve hayal kırıklığını belli bir bağlama oturtmak adına “Razakar”ın Bangladeş’te neden bu kadar aşağılayıcı bir etiket olduğunu anlamamız gerekir.

Bu terim, 1971 Bangladeş Kurtuluş Savaşı sırasında o zamanki Doğu Pakistan’ın insanlarına işkence etmek, onları öldürmek ve tecavüz etmek için Pakistan ordusuyla işbirliği yapan insanlar için kullanılır. Razakarların Bangladeş tarihindeki en kötü hainler olduğu konusunda bir fikir birliğinden rahatlıkla söz edilebilir. Herhangi bir Bangladeşli, biri onlara Razakar derse gücenir. İşte bu yüzden öğrenciler Hasina’nın sözlerini öfkeyle karşıladı ve olaylar tetiklendi.

Ancak öğrencilerin tezahüratının ardından hükümet ve bazı medya kuruluşları öfkeyi çarpıtmayı seçti. Sadece bağlamından yoksun gibi görünen sloganın ilk kısmını, öğrencilerin kendilerini Razakar ilan ettiklerini göstermek için cımbızlandı Hasina ve diğer politikacılar bu değerlendirmeye dayanarak sert açıklamalar yaptı ve sloganın bir sonraki kısmını ve tüm bağlamı tamamen unutarak öğrencileri, yaptıkları tezahürat nedeniyle tehdit etti.

Siyasetçiler ve hükümet için söz konusu tezahüratı Bangladeş’in en yüksek eğitim kurumlarındaki öğrencilerin kendilerini Razakar olarak iddia ettiklerinin kanıtı olarak yanlış yorumlamak daha da kışkırtıcı bir hareket oldu. Tehditler sadece protestocuların öfkesini artırmaya yaradı. Kısa süre sonra aynı tezahürat diğer üniversitelerde de duyulmaya başlandı.

Hükümet yine de protestocularla barışçıl bir diyalog içinde bulunmayı seçmedi. Aksine Bangladeş Polisi ve Sınır Muhafızları, Chhatra Birliği gibi kolluk kuvvetleri aracılığıyla protestoculara karşı kitlesel bir baskı uyguladı. Sonuç olarak, 16 Temmuz’da altı protestocunun öldüğü ve yüzlercesinin yaralandığı olaylar yaşandı.

Aynı gece Hasina, protestocuların duymak istediği hiçbir şeyi söylemeden tüm şiddeti kınadığını belirten bir konuşma yaptı. Hükümet ayrıca tüm üniversiteleri, kolejleri ve okulları kapattı. Kamuoyunun beklediği ama Hasine’nın ön görmediği şekilde bu adım da protestoları sona erdirmeye yetmedi.

18 Temmuz’da protestocular acil servis araçları hariç ülke çapında tam bir kapanma çağrısında bulundu. Bu sefer başkentteki özel üniversitelerden öğrenciler, kamu üniversitelerinden ve ortaokul ve kolejlerden gelen öğrencilere katıldı. Hükümet hala geri adım atmaya hazır değildi. Protestoculara yönelik baskı daha da saldırganlaştı. Düzinelerce ölü olduğuna dair çeşitli raporlarlar geçildi.

Durum daha da kötüleşince Bangladeş Adalet Bakanı medyanın karşısına çıkmak zorunda kaldı ve hükümetin protestocularla görüşmeye hazır olduğunu açıkladı. Fakat öğrencilere yönelik saldırı devam etti. Yaralı ve ölü öğrencilerin korkunç görüntüleri ve videolarını gören internet kullanıcılarının büyük tepkisiyle protestocular, yoldaşlarının cansız bedenleri konusunda hükümetle konuşmayacaklarını açıkladılar.

Kısa süre sonra hükümet, ülke çapında interneti ve mobil ağı kapattı ve Bangladeş’te ne olduğunu bilmeyi imkansız hale getirdi. Hükümetin bütün kısıtlamalarına rağmen iki gün boyunca en az 39 protestocunun öldürüldüğü ve binlercesinin de yaralandığı çeşitli şekillerde uluslararası basında yer aldı. Diğer tahminler ölü sayısının daha yüksek olduğunu belirtiyor..

ARTIK SÖZ KONUSU KOTA REFORMU DEĞİL

Mevcut Bangladeş hükümeti ve onun destekçileri, kota reform hareketinin, iddiaya göre kaos yaratmaya çalışan BNP ve Cemaat-i İslami kadroları tarafından organize edildiğinde ısrarcı davranıyor.

Bu iddialar doğru olsa bile birçok kişi diğer siyasi partilerin destekçilerinin protestolara katılmasının neden suç olacağını merak ediyorlar. Bangladeş vatandaşlarının çoğu sosyal medya platformlarında “Onlar da Bangladeş vatandaşı değil mi?” diye soruyor. Ancak hükümete göre BNP ve Cemaat-i İslami, terörist ve yozlaşmış partilerken, Avami Birliği ve liderleri Bangladeş’i ekonomik büyüme ve ilerlemeye doğru yelken açmasını sağlayan “gerçek vatanseverler”.

Kısacası, hükümet mevcut protesto hareketinin artık sadece kota reformuyla ilgili olmadığını, aynı zamanda mevcut rejimin varlığına bir tehdit haline geldiğini söylüyor. Ama neden?

Mevcut hükümet 2009’dan beri, yani son 15 yıldır iktidarda. 2014, 2019 ve 2024’teki seçimlerin doğası konusunda hem ulusal hem de uluslararası alanda geniş endişeler bulunuyor. Geçtiğimiz yıl, hükümet diğer krizlerin ortasında yükselen enflasyonu başarıyla yönetmeyi başaramadı. Ayrıca, kamu sektöründe ve özel sektörde yolsuzluk konusunda da geniş endişeler var.

Son olarak, uzun bir süredir iktidar partisinin öğrenci kolu olan Chhatra Birliği, sadece muhalefet partisinin öğrenci koluna değil, aynı zamanda genel öğrenci nüfusuna işkence etmekle suçlanıyor. Chhatra Birliği, mevcut protestolar da dahil olmak üzere hükümetin gölge ordusu olarak kullanıldı. Mevcut iktidar partisinin genel sekreterinin, Chhatra Birliği’ni de içeren destekçilerden ve aktivistlerden, protestocular arasında olduğu varsayılan Chhatra Dal (BNP’nin öğrenci kolu) ve Chhatra Shibir (Cemaat-i İslami’nin öğrenci kolu) ile “ilgilenmelerini” istemesini duymak Bangladeşlilerce “ilginç” olarak yorumlandı. Çok geçmeden bu “ilginçilik” meyvelerini verdi ve Chhatra Birliği, liderlerinin sözlerine uyarak protestocularla “yakından ilgilendi.”

Tüm bu faktörlerin birikimi gençler ve ülkenin genel nüfusu arasında kitlesel bir öfkeye yol açtı. Dolayısıyla protesto hareketi, yalnızca kota sistemini reform etme gündemiyle başladığı zamanki gibi kalmadı.

İktidardaki Avami Birliği’nin protestoları, tıpkı ülkemizdeki mevcut iktidar gibi varoluşsal bir tehdit olarak gördüğü açık. Eğer öyleyse, hükümet bu gelişme için yalnızca kendisini ve “tavizsiz” yaklaşımını suçlayabilir. Pervasızlığı, yolsuzluğu durdurmadaki başarısızlığı, öğrencileri öğrencilere karşı kullanması, aşırı güç kullanması ve demokratik bir hükümet kisvesi altında genel halkın oy kullanma haklarından mahrum bırakması… Bunların hepsi Bangladeş’in her yerinde patlayan kitlesel halk tepkisine katkıda bulundu.

Hükümet, protestoların artık sadece kota reformuyla ilgili olmadığı konusunda haklı olabilir. Ancak, hükümetin protestocu öğrencileri ayrım gözetmeksizin suçlamak ve öldürmek yerine, bu tırmanışa nasıl katkıda bulunduğunu düşünmesinin zamanı geldi de geçiyor.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir